Asırlardır yaşamımızda yer alan seramikler, ölümsüz ağacın şifası ile yeniden birleşsin; topraktan gelen, toprakla buluşsun istedik.
İnsanın seramik ile tanışıklığı, toprak ve suyu karıştırarak çamur haline getirip elde biçimlendirdikten sonra ateşte pişirerek suya ve ateşe karşı dayanıklı seramik yapması, MÖ 8.binin sonlarına tarihlenmektedir.* Çok eski tarihlerden bu yana seramik, çok çeşitli alanlarda kullanılan bir malzeme olmasının yanı sıra formuyla, üzerindeki resimlerle bir ifade aracı olarak kullanılmaktadır.
İnsanın zeytin ağacı ile tanışıklığı ise çok daha eskilere dayanmaktadır. MÖ 50.bin yılda Delice ağacına ait yaprak kalıntıları bulunmuştur. MÖ 8.bin yılında iyi meyve veren tür ile daha dayanıklı ama pek meyve vermeyeni aşılama denememeleri yapılmış, MÖ 7.bin yılında ise zeytinyağının üretilmeye başlanmıştır. MÖ 5. ve 6. Bin yıla ait kap kacaklarda zeytinyağına rastlandığı görülmüştür.** Bütün çok tanrılı zamanlardaki efsanelerde, tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı ve zeytinyağı yer almıştır.
Zeytinyağının en büyük düşmanları ışık, ısı ve havadır. Isının yükselmesi, ışıkla temas zeytinyağının okside olmasına ve aynı zamanda içindeki E vitamini ve polifenol miktarının düşmesine sebep olduğu görülmektedir. Isı ve ışık, duyusal analizde “rancid” diye tanımladığımız kusurun oluşmasının sebepleridir. Onun için kaliteli yağlar, hem yapay hem doğal ışıktan korumak için, yaygın olarak koyu renk cam şişelerde ya da tenekelerde muhafaza edilir. Bunun bir üst kademesi ise, sırlı seramik şişelerdir. Seramik şişeler, ışığı ve düşük ısı iletkenlik katsayısı sayesinde ısıyı geçirmemeleri sayesinde, bin bir özenle üretilen zeytinyağımızın ilk sıkımdaki tadını mükemmel bir şekilde korur.
Seramik sadece zeytinyağını mükemmel koruduğu için değil, aynı zamanda yeme – içme kültüründe sunumun önemi nedeniyle de tercih edilmekte; sanatı, özeni ve inceliği soframıza taşımaktadır.
Bizde bizim için değerli zeytinyağımızı, doğa dostu seramikle; topraktan soframıza, topraktan ayrılmadan; mücevher gibi, ama bir o kadar yalın haliyle sofralarımıza getirmek için “YAREN” yeni serileri Zeytin filizi ve Ege kokusu’ nu tasarladık.
“Zeytin Filizi” bir zeytin bahçesinde bu yılın değil önümüzdeki yılın mahsulünün habercisidir. Bu seneden uzayan tazecik açık yeşil yeni filizler yeni umutlar demektir. Biz de umudumuz hep daim olsun istedik .
“Ege’nin kokusu” , rüzgarı, o denizin mavisi, Ege sahillerinde önümüz Ege arkamız zeytin bahçelerinde ayağımıza köpük köpük değen Ege’nin o güzel denizi ve o kokusu .
Ege; yüzyıllar boyu herkesi tanrıları bile hayran bırakan , uğrunda savaşlar verilen ,
Ege ve Çanakkale boğazının birleştiği her yer bizim için ayrıca özeldir.
Her damlası Umudun her zaman başlangıcı olmuştur
Her Zaman Umudumuz daim olsun …..
KAYNAKÇA:
* Halide Okumuş, “Geçmişte ve günümüzde seramiğin kullanım alanları”
** Zeynep Delen Nircan, “Zeytinlikten sofraya Zeytinyağının hikayesi”
Yorum Yok